Birinci Dünya Savaşı sonu... Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu'nun içinde olduğu İttifak Devletleri yenilmiş... Mağlup devletlere ağır koşullar dayatılıyor...
Baltık cephesinde piyade yüzbaşı olan ve ülkesindeki boyun eğmeyi içine sindiremeyen Hans Tröbst Türkiye'de Mustafa Kemal liderliğinde bir direniş başlatıldığını duyar. Bu direnişe katılmak üzere Varna üzerinden gizlice İstanbul'a gelir. Burada bulduğu birkaç bağlantı sayesinde Anadolu'ya geçer ve Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar Anadolu'da kalır.
Tröbst çeşitli görevlerle köyden köye cepheden cepheye dolaşır Lozan Antlaşması'nın imzalandığı gün Türkiye'den ayrılır. Birkaç yıl sonra da Anadolu'da geçirdiği iki yılı kaleme aldığı anıları kitap olarak yayımlanır.
Çok iyi bir gözlemci olan Tröbst'ün anıları ne bir güzellemedir ne de yergi... Alman yüzbaşı Anadolu'nun insanını değişken doğasını köyleri kentleri dönemin yaşam koşullarını güçlü bir anlatımla sergiliyor. Gördüklerini yaşadıklarını yer yer Homeros Goethe Schiller ve diğerlerinden alıntılarla süslerken işin içine mizah katmayı da ihmal etmiyor.
Tröbst "Burası umudunu yitirmeyen ve ulusal varlığı için savaşmayı sürdüren tek ülkeydi bedeli tamamen yok olmak olsa bile" dediği Türkiye'nin geleceğini görmüş gibidir:
"İlerleme ile gerileme el ele olmalıydı ve bunun sonucu: "Ne ileriye doğru bir adım mümkün ne geriye" ve şarkının sonu: Durgunluk! Zavallı Türkiye! Dininizi modernleştirin Anadolu'da da kadınlarınıza özgürlük tanıyın o zaman yeniden canlanması için ulusal yaşamınızın önündeki ana engel ortadan kalkacaktır ve o zaman sizin de zamanla ilerleyeceğinize dair en azından umudunuz olacaktır. Şimdiye kadar kazandığınız bütün başarılar baştaki doğru adam artık başta olmayınca eninde sonunda çaresiz kendiliğinden körelecektir."