Daha düne kadar duygular insan yaşamının en az yapılandırılan veya öğrenilen kamusal ve sosyo-kültürel çözümlemeye en az elverişli veçhesi olarak görülmüştür. Bu nedenle pek çok sosyolog ve antropolog duyguların incelenmesini "psi" disiplinlerinin sahası olarak kabul ederek insan davranışlarını ve toplumsal ilişkileri dolayısıyla da duygusal yaşantıyı biyolojik açıklamalara indirgemiştir. Bu bakış açısına göre duygular bilimsel ve nesnel yaklaşımlarla uyuşmaz; irrasyoneldir; düşüncenin saflığına meydan okur. Hem ahir zaman felsefecilerine hem de Hıristiyanlığa ait metinlere göre tam bir serkeş olan beden ve duygular şehevi kışkırtmalarla insanın dikkatini tinsel görevlerinden uzaklaştırır; isabetli yargının ve entelektüel faaliyetin önünde birer engeldir; uygarlaşmamış davranışın bayalığın ve alt tabakanın yandaşıdır; kitle kültürünün ve ucuz sanatın alanıdır; kişisel deneyim ve öznellik öznellik akademik kuramlaştırma ve epistemoloji için zararlı ve beyhudedir.