"Her iş yerinin bir kokusu vardır fırının ekmek mandıranın süt lokantanın yemek kasabın et kokusu gibi diyalize ilk girgiğimde kokununda bir tadı olduğunu keşfettim.Diyaliz servisine her gidişimde diyorum ki baba "Ben bugün pastaneye gidiyorum "üç gün sonra "Ben bugün lokantaya kahve salonuna gidiyorum.
"Zaman geçtikçe kendimi hayal dünyasının içinde buldum gerçek dünyada yaşamıyordum sanki gerçek olan neydi biliyor musun? Benden önce diyalize bağlananların yarısı bu dünyada yok...Organ bağısı olsaydı..."
Yazar olmayı istemekle yazmayı istemek arasındaki o incecik varoluş çizgisinde duruyor
Hakan Dirgen.Gerçek insansa durumda yaşadığımız öfke ya da neşede gerçek insani duygusallığı gösterdiğimiz halde gerçek insanlık çoksatar yazarın incelmiş restoran nezaketiymiş gibi özgürlüğümüzü kurtaracak gerçekliğin tutsaklığına dönüştüren ''edebiyat''ı tersine çeviriyor bu kitabında.Somut insan gerçeğini organ yetmezliği gibi tarihsel bir anı soyut duygusallığı feda etmeden yapıtının özeğine koyan evrensel özgörüsü var olan gerçekliği gerçekte var olana dönüştüren ''ölü büyüklerin'' ruhundan başka neyle açıklanabilir ?
Henüz onların yanında yeni yetme bir kalem delikanlısı olsa da...
İyi okumalar dileriz !