Gökte minnacık kalana dek yükseldi bir kuş. Yükseldi yükseldi semada bir boncuk kadar gözüktü gözden yitti gitti. Dağları ovaları dereleri ırmakları aştı bulutları yardı. Şehirleri kasabaları rüzgâr hızıyla geçti. Uçtu uçtu tâ ki Urartu semalarına dek uçtu. Dağların koynunda sere serpe yatan türkuaz mavisi bir suyun üzerinden süzüldü. Sonra Artos Dağı'nın zirvesinde bir şahin gibi gözüktü. Erek Dağı sağında heybetiyle Süphan Dağı solunda haşmetiyle yer aldı. Engil Çayı elinde testi ile kıvrıla kıvrıla çeşmeye varan bir nazlı gelin gibi göle (Aman dikkat! Buranın yerlileri "göl" demez "deniz" derler) akıyordu. Çiçekli beldesi yeşille mavinin cümbüşünde Büyük Şef'in doğa mûsikîsinde; gölün kıyıları ise bir resim tablosu gibi kusursuzdu. Kadembas'tan Edremit üzerinden doğanın o eşsiz manzarasını seyrettiğimde sanki tarih sahnesinden bir yaprak koptu da gelip aklıma düştü. Kuşkusuz Kral Menua'nın kızı Semiramis Artemit Kalesi'nde yerini almış gölü ve gün batımını seyretmekteydi. Pulat kanatlı kuş gölden bûse alırcasına alçaldı da alçaldı gelip yere kondu. İlkin kanatlarını indirdi nefesini dindirdi karnından bir kapı açıldı içinden iki yüz insan çıktı. Şaşırdınız mı? Burası...