Sermaye birikiminin ekonomik büyümenin belirleyici unsuru olmadığının ortaya konulmaya başlandığı 1980'li yılların ortalarından itibaren endojen kalkınma modeline odaklı yaklaşım pek çok ülkede egemen olmuştur. Bu yaklaşımla birlikte bölgelerarası gelişmişlik farklarını azaltabilmek için ekonomik sosyal coğrafi kültürel özelliklere ve yerel aktörlere yani içsel kaynaklara dayalı kalkınma politikaları geliştirilmiştir.
Sürdürülebilir kalkınmanın sağlanabilmesi; gelir dağılımındaki dengesizlik göç işsizlik ve yoksulluk gibi makro sorunların giderilmesine bağlıdır. Çözümün yolu inovatif açılımlar yapmaktan ileri teknoloji ürünleri üretmekten bu ürünleri geliştirmekten yüksek rekabet gücü oluşturmaktan geçiyor. Bunları gerçekleştirebilmek için yerelin yani illerin gelişme stratejilerinin ve öncelikli ihtiyaçlarının belirlenmesine bunun için de mevcut fiziksel sosyal ve ekonomik durumlarının sahip oldukları kaynakların ve potansiyellerinin diğer illere göre gelişmişlik düzeylerinin bilinmesine ihtiyaç vardır.
"Yeni Milenyuma Girerken Diyarbakır" onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış ve stratejik konumundan dolayı tarihin her döneminde ekonomi bilim sanat ve kültürel açıdan önemli bir merkez olarak kabul edilen ülkemizi yönetenlerin "Avrupa Birliği'nin yolu Diyarbakır'dan geçer." "Diyarbakır Türkiye'dir!" gibi ifadelerle jeopolitik önemini her platformda vurguladıkları kent olan Diyarbakır'ı sosyo-ekonomik açıdan ele almıştır.
Kitap konuya ilgi duyan araştıran 2000'li yıllara girerken Diyarbakır'ın sosyal ve ekonomik durumuyla ilgili en doğru verileri geleceğe yönelik olarak hazırlanacak plan ve projelerde ihtiyaç duyulan bilgileri edinmek isteyenler için başvuru kaynağı olma özelliği taşımaktadır.