Liberal batının vadettiği refah toplumunun bu refaha ulaşanlar için bile hayal edilen mutluluğu getiremeyişi düşündürücüdür. Sanayi devriminden günümüze gelinen nokta nazarında bilimin omuzlarına asılan ihya sorumluluğu kapitalizmle içiçe söylemlerin kurtuluşu getireceğinden şüphe ettirmektedir. Oysa toplumsal yaşamı ve bireylerin iç dünyasını düzenleme alışkanlığı modern çağa özgü bir olgu değildir. Başta büyük dinler olmak üzere bütün gelenekler dünyayı ve yaşamı düzenleyen normlar ortaya koymuştur. Modernliğin manevi ihtiyaçları karşılayabilecek türden vaadlerde bulunmaması geleneklere yöneliş için yeterli sebeptir. Yükselen milliyetçilik içinde halkların kültür köklerine dönüşüne paralel olarak Çin de payına düşeni almaktadır. Çin'in bu kendini yeniden tanımlama ve konumlandırma sürecinde geleneksel söylem ve değerlerden hangilerinin canlandırılarak işlevselleşeceği merak konusudur. Tahrihsel döngülere kısaca göz atmak Çin kaynaklı olarak ileride önümüze gelebilecek meseleler hakkında fikir verebilir; bunun için geleneksel değerlerin işlendiği eski metinler önemlidir.