Ellerini birbirlerine uzatmışlardı; fakat yetişemiyorlardı... Sırat köprüsünde gibilerdi... İncecik bir köprüydü... Atılamayan adımlar kavuşamayan eller sürgün gibi olan bir köprü... O sürgün yeni filizlenmişti tıpkı içinde ki kıvılcımlar gibi... Ya kaldıramazsa ikisinin ağırlığını? Neydi yaşadıkları? Sürgün olacak mıydı onlar için koca bir dal? Yeşerip o dalın altı onlara gölge olacak mıydı? Parmak uçları bile olsa hissedebilecek miydi tenleri birbirlerini? Bakakalmışlardı birbirlerine; öyle güzel öyle masum; o köprüde birer uçta... Ömründe görmediği o mavilere burnunun direğini sızlatan o kokuya aklına mıh gibi kazıdığı; sadece sureti değil tüm uzuvlarını bildiği sarıldığı sımsıkı sarıldığı o beyaz tüylere ve aslını bildiğini ONA Nora'nın kalbinin evet dediği gibi bedeni ve mantığı da EVET diyebilecek miydi? Tek bir yer miydi buluşma noktaları? Nora'nın onu görebilmesi için uyumaktan başka çaresi yok muydu? Yaşadığı an ile soyutluğun arasında gerçeklere ulaşabilecek miydi?