Milan Kundera'nın roman anlayışının tam anlamıyla ifadesini bulduğu bir doruk: Ölümsüzlük. Ona göre roman varlığı araştırmak için bir araçtır; yazar ortaya birtakım gerçekler koymaktan çok çözülmek üzere sorular sorar. Ölümsüzlük'ün yazar-anlatıcı-kahramanı olan Kundera bu yapıtındaki yedi bölümde ölümsüzlük yüz aşk rastlantı gibi farklı romanesk temalardan oluşan bir yol çiziyor. Roman birbirinden son derece ayrı gözüken ancak birbirine sıkı sıkıya bağlı olayları ve kahramanları bir araya getiriyor. Kundera hepsi birer evren demek olan sahneler kuruyor bu büyük tiyatro oyununda rastlantılar kesişmeler koşutluklar ve karşıtlıklar Hemingway'le Goethe'yi Goethe'nin aşığı Bettina von Arnim'le varoluşunu yaşnızlıkta arayan Agnes'i Kundera'yla Profesör Avenarius'ü aynı sahnede aynı sorunun çevresinde buluşturuyor. Ölümsüzlük'ün kahramanları bir hareketten bir oluştan kendilerini aşan bir kavramdan doğuyorlar; yazar kitabın içindeki varlığıyla bir açıdan kahramanların durumlarının yansıdığı bir ayna görevi görüyor. Romanlarında müzikal tekniklerin büyük etkisinin görüldüğü Kundera bu romanında da tekanlamlılığı reddedişini ortaya koyan özgün çoksesliliğini koruyor. Böylece bir başyapıt ortaya çıkıyor: Ölümsüzlük edebiyat hakkında edebiyatın sahip olduğu malzeme ve olanakları hakkında olağanüstü bir düşünme serüveni.