İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde tüm dünyada üretici güçler büyümüş bu büyüme uluslararası iş bölümüne yansımış ve toplumsal yaşam hızlı bir şekilde dönüşmüştü. Bu süreçte Türkiye kapitalist dönüşümün yörüngesine giren ülkeler arasında yer aldı. Ülkenin kendi dinamikleri yerine dış dinamiklerin etkisinde ortaya çıkan bu dönüşüm süreci toplumu etkileyen sağlık sorunlarının ortaya çıkışında ve seyrinde etkili oldu.
Günümüzde Türkiye'deki nüfusun içinde gençlerin oranı fazla olmakla beraber yaşlı nüfusun oranı giderek artıyor. Toplumda çocuk genç ve kadın nüfusu etkileyen sağlık sorunları çözüme kavuşturulmayı beklerken ileri yaşta görülen sağlık sorunları da önem kazanıyor. Nüfus büyük kentlerde yoğunlaşmış durumda. Ancak plansız ve hızlı bir şekilde büyümesi nedeniyle kentler sağlıklı yaşam alanları olmaktan her geçen gün daha fazla uzaklaşıyor. Artan nüfusun düzenli gelir elde etmesini sağlayacak yeni istihdam olanakları yaratılamazken bir işte çalışabilen şanslı kişiler zorlu ve riskli sektörlerde uzun ve yıpratıcı koşullarda ömrünü tüketircesine çalışıyor. Yatırım ve istihdam sağlanması için uluslararası sermayenin ülkeye gelmesine bel bağlanmış durumda. Uluslararası sermaye ise dünya genelinde emeği en fazla istismar etme olanaklarının önüne serildiği ülkeleri tercih ediyor. Çalışma yaşamının yol açtığı sağlık ve güvenlik risklerinin ortadan kaldırılmasına yönelik adımlar yatırımların başka ülkelere kaydırılması olasılığını ortaya çıkarıyor. Bu durumda çalışanların sağlıklarının korumasına yönelik önlemleri almak çoğu kez olanaklı olmuyor. Çalışma yaşamını düzenleyen kuralların bulunmaması var olanlara da uyulmaması kişilerin sağlıklı şekilde çalışma yaşamında yer almalarını engelliyor. Çalışma yaşamı ile ilgili normların çalışanların sağlığı bozucu özellikte olması kapitalist üretim ilişkilerinin fıtratında var.
Refah artışı ve kalkınma için uluslararası sermayenin yatırımlarına bel bağlandığı için çevresel yıkım süreçleri kesintisiz ilerliyor. Doğal kaynakların tüketilmesi tarım ve hayvancılığı olumsuz etkiliyor. Endüstriyel tarımın yaygınlaşmasıyla yiyeceklerin besin değeri ve içerdikleri kimyasal kalıntılardan kaynaklı sağlık riskleri artıyor. Sağlıklı beslenmenin güvence altına alınmasına yönelik kamu politikaları ve kamusal denetim mekanizmaları bulunmuyor. Uluslararası tekellerin güdümündeki tarım politikaları nüfusun sağlıklı beslenmesini sağlayacak kendi kendine yeterlilik ve gıda egemenliği olanaklarını yıkıma uğratmış durumda.
Kitapta kapitalist kalkınma modeli üzerinden refah ve kalkınma hayallerinin kurulduğu bir ülke olan Türkiye'de sağlık sorunlarının tarihsel gelişimi irdelenmektedir. Kitabın 1945 öncesini ele alan birinci bölümünde Osmanlı Devleti'nin son dönemi ile Cumhuriyetin başlarındaki toplumun sağlık durumu ele alınıyor. Bu dönemdeki bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda elde edilen kısmi başarılar modernleşme adımlarının işçilerin omuzları üzerinden ilerletilmeye çalışılması ve doğurganlığın kontrolüne yönelik mediko-sosyal içerikli müdahaleler irdeleniyor. 1945-1980 arası döneme odaklanan ikinci bölümde kapitalist yoldan kalkınma modelinin yol açtığı sağlıksızlık üreten koşullar ele alınıyor. Üçüncü bölümde 1980 sonrası yeniden biçimlenen uluslararası iş bölümü çerçevesinde çalışma rejiminin emek aleyhine yeniden yapılandırılması taşeronlaşma çevre sorunları ve tarımsal üretim sorunları irdeleniyor. Dördüncü bölümde ise kapitalist kalkınma modelinin sonucu olarak ortaya çıkan sağlıksızlık iklimi ele alınıyor. Kitapta Türkiye'deki tarihsel ve güncel örnekleri üzerinden kapitalist kalkınma modelinin sağlıksızlık üreten toplumsal yapının yegane temel nedeni haline gelişi incelenmektedir.
Günümüzde sağlıklı genç kuşakların yetişmesi sağlanamadığı gibi ileri yaşta görülen hastalıkların salgın boyutuna ulaşması da önlenemiyor.Fazla kiloluluk şeker hastalığı yüksek tansiyon kalp damar hastalıkları ve kanser gibi ileri yaş sorunlarının adeta salgın şekline bürünmesinin ardında ise kapitalist üretim ilişkilerinin yol açtığı toplumsal sorunlar yer alıyor. İnsanları yaşamlarını tüketircesine çalışmaya zorlayan kapitalist üretim ilişkileri var oldukça sağlıklı bir toplum hedefine yönelme olanağı bulunmuyor. Kitapta sorunun ele alınış şekli aracılığıyla dolaylı olarak hastalık ve ölümlerin azaltılması ile sağlıklı bir yaşamın güvence altına alınması için kapitalist modelin dışındaki seçeneklerin yaşama geçirilmesi olanaklarına değinilmektedir.