Her varlığın yaratılışı ile birlikte kendisine verilmiş bir mantığı vardır. Yaratık onun dışına çıktığı zaman yaşama hakkını kaybeder. İnsanoğlunun mantığı diğer bütün mahlukattan farklı olarak düşünme ve eleştiriye mukayese etmeye dayanır; yapıcı yaratıcı ve üreticidir.
Yaratılıştan beri var olan ve kullanılagelen mantık Aristo ile sistemleştirildi ve yazıldı. Helenistik medeniyet buna dayanıyordu. Var-yok eski-yeni alt-üst siyah-beyaz gibi kesinliklere ideal hallere dayanan üçüncü-orta-gerçek halleri reddeden bu mantığın dayandığı medeniyet 1000 sene olduu yerde kaldı; daha ileriye gidemedi. Söze dayanan bu mantığa klasik mantık denir.
İslam medeniyeti daha başında bunu aldı eksiklerini ve yanlışlarını tesbit etti; düzeltti ve tamamladı. Farabi ve ardından İbni Sina ile sözden sembolle ifadeye geçildi. İşte bu mantığa dayanan İslam medeniyeti görülmemiş derecede hamle yaptı. Batıya bu hamlenin sonuçları geçti ve Batı medeniyeti bu yeni mantığa dayalı olarak kurulup geliştirildi. Sembolik mantık da 19.asrın sonlarında başlayan çalışmalarla 20.asrın başında Russel ile birlikte sistemleştirildi.