Babam son krizini atlatıp eve geldiğinde artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamıştı. Odasında yalnız kalınca albümü çıkarıp sayfalarını çevirmeye başlamış.
"Ah güzel dünyam benim güzel dünyam!.. Daha yapacak çok şeyim vardı!" Derken sesinde yapmak isteyip de yapamadığı şeylerin özlemi vardı. Annem babamı yavaşça yerine yatırdı. Yanımıza geldiğinde hepimizin şaşkın bakışlarıyla karşılaştı. Babam o fotoğrafları; her birinin kendisinde derin anlam ve hikâyesi olan fotoğrafları severdi. Gözünden bile kıskandığı hatıralarını toplayıp sakladığı ve her şeyden çok önem verdiği albümü yırtılıp yerlere saçılmıştı. Albümden geriye yırtık sayfalar bakır kaplı kapak kalmıştı. Çok zarif görünüşlü bu eski albümde siyah beyaz fotoğraflar çok özel bir yer tutuyordu. Sanki her biri eski bir tarihi yansıtıyordu. Çocukluğumuzdan başlayan resimler ailemiz büyüdükçe çoğaldı ince albüm siyah sayfa ilave edilerek kalınlaştı. Her yırttığı sayfada ruhu bir kıyıdan ötekine gitmiş derin yaralar almış olmalıydı. "Hafıza görüntü ister" demiş Bertrand Rusell çok haklı. Zihnimiz de görüntüsü kalmamış şeyleri hatırlayamaz. İşte bizim hayat hikâyemizdeki mucize bu fotoğraflarda saklı. Hatırası kulaklarımı çınlatan her fotoğraf hayatımızın kayıp parçalarını tamamlıyor...