"Ben sırtına sayısız hane kurulmuş nice cinsten sakine durak olmuş bir dağım. Savaşlar gördüm kanlarla sulandı yüzüm canlar devrildi bağrıma ve damarlarıma canlar gömdüm. Çiçek de açtım dikene de döndüm; gıda da oldum afet de... Binlerce yıldır ferah bir dinlenişteyim. Civarımda ne varsa hepsinden yüceyim. Bir dağım ben ne renk ne şekildir kaygım. Rahatım.
Rengim varmış benim de ben de ayrılığı yaşayacakmışım demek ki vakti gelince. Şunlar da insanlar... Duyardım seslerini eskiden beri. Ben onları sadece sesten ibaret sanırdım. Ben onları rüzgârla kardeş sanırdım. Hâlbuki kan ve kemiktenmiş cisimleri. Beni zalimce dağdan koparsalar da nazikçe sarmaladılar. Yüreğim hafifledi."
Yazar Kudret Ayşe Yılmaz'ın "hikâyesi savaşla başlayan bir yazarın kendisiyle ve dünyayla barışı" şeklinde tarif ettiği bu kitap içindeki hikâyeler ile belki de bir yerlerde henüz birbirini ve hatta kendini tanımayan nicesinin de kendiyle ve dünyayla barışı olacaktır. Kim bilir...