"Kıpkızıl bir kandamlası kara toprağa düşüverdi. Şafakta doğan güneş O'nun canına kast edenlerin laneti oldu. Ağaçların arasından süzülen ışıklar bir ok gibi bedenlerine çarpıyordu. Birden acı içinde bağırmaya yerlerde kıvranmaya başlamışlardı. Etraftaki bütün ağaçlar acı içinde haykırıyordu. Yükselen çığlık sesleri ruhlarını kasvete boğmuştu. Güneşin ışığı onlara lanet olmuştu. Derileri üzerlerinde kavruluyor yırtılıyor parçalanıyordu. Daha ölmemelerine rağmen ruhları azap çekiyordu. Kralları ise yerde kıvranıyordu ve azaptan acıdan iki büklüm olmuştu. Kralları başını kaldırıp göğe doğru baktı. Son gördüğü şey tam ona layıktı. Sinsi sinsi sırıtan şeytanın buz gibi soluk gözleri. Güneş ışığının parçaladığı bedenleri bir anda çürüyüverdi. Ruhlarıysa azap çekmeleri için oraya hapsedildi. Acı içinde haykıran o ağaçlar da onları kasvete boğacak parmaklıklar oldu."