Her şeyden önce "Söğe" bir şiir kitabı adı gibi. Gerçi şiirler de öyküler de fitili ateşlenince yaratmanın kandili olup sövelere konur. Özel şairlerimden biri olan "Şehir"li şairim İbrahim Tığ'ın Devrek ağzıyla yazdıkları bana şiir gelir iyi gelir. Bu kez şiirsel tatlar sunan özgün öyküleriyle çıkageldi; hoş geldi safa geldi. "Söğe" dosya aşamasında okuduğum ilk öykü kitabı değil; genellikle şiirden gelme şairlere öyküyü salık vermem hattâ onları düzyazıdan korumak isterim. Hüzün'den Sırma Aşk'a Kasaba'dan Haşim'e irili ufaklı her öykü karakterlerinin sahiciliği ve dilin akıcılığıyla şiir gibi geldi. Ne yalan söyleyeyim yadsımadım kıskandım da. Kasaba'daki Mös Mös Ercep karakterine sinematografik bakışla bayıldım da. Şimdi şunu diyeceğim: Fazıl Hüsnü Dağlarca İlhan Berk ve Rüştü Onur imzalarını hep şiire ait düşünürken pat diye onların öyküleriyle karşılaştığımda nasıl şaşırdıysam İbrahim Tığ da o lezzette şaşırttı beni. "Söğe" ev girişlerinde sofalarda odalarda her kandilde ışısın.
Hüseyin Alemdar
İbrahim Tığ şair kimliği ile tanıdığımız bir isim. Aynı zamanda gazeteci ve araştırmacı. Rüştü Onur ile ilgili yaptığı ve yazdığı çalışmalar onu farklı kılar. Tüm bunların yanında öykü de yazar Tığ. Hem de laf olsun diye değil. Olanca ciddiyetiyle hakkını vere vere. Yazdığı öyküler tıpkı şiirlerinde olduğu gibi bam teline dokunur. İnsanı merkeze alır. Yaşamda ne varsa Tığ'ın öykülerinde de o vardır. Kâh köye uzanır kâh kent merkezine... Bazen bir yol kenarında bile yakalar öyküyü o. Okurunu sarar sarmalar. Fantastik diyarlara sürüklemez. Burada yaşamın içinde tutar. Bu kitaptaki öykülerinde olduğu gibi...
Mehmet Özçataloğlu
İbrahim Tığ'ın öykü evreni yerelden evrensele uzanan bir köprü görevini görüyor. Daha önemlisi öykülerine kendi yaşadığı coğrafyanın üzerinden insan gerçeğini tüm çıplaklığı ile ortaya koyan ifşa metinleri misyonu yüklemeyi başarmış İbrahim Tığ. Bu son eseri için memleketi içeriden duyan bir çığlık da diyebiliriz.
Kaan Eminoğlu