Henry Miller. Buruş buruş bir trençkotun üzerinde beliren o pembe beyaz çehre o kalın sarkık alt dudak su serpintileri arasından ufku taramaya alışmış denizcilerinki gibi keskin o deniz yeşili gözler bakalit çerçeveli kocaman gözlüğü siper alıp beni merakla sorgulayan bir köpeğinki kadar saf ve dikkatli sükunet dolu o dingin bakış hiç aklımdan çıkmayacaktır. Gri buruşuk fötr şapkasını çıkardığında günüşi saçlarla çevrili dazlak kafası neon ışıkları altında parlamıştı. İnce uzun boylu çıkık eklemli üzerinde bir dirhem fazla et bulunmayan bu adamda dünya nimetlerinden el etek çekmiş bir çileciyi bir bilgini bir Tibet rahibini çağrıştıran bir yan vardı. Bir makyajcı yüzüne bıyık uzun gri saçlar ve bir de patrik sakalı ekleyecek olsa çekik Asyalı gözleri iri burnu aristokratlara özgü büyük burun delikleriyle Millerı Yasnaya Polyana'nın bilgesi Lev Tolstoy sanabilirdiniz.