Kalbim durmak üzere. Acaba beni beğenecek mi? Her an vazgeçip kalabalığa karışabilirim. Ama yok... Öyle çok bekledim ki... Sayfalarca bekledim. Öykülerce masallarca ve türkülerce bekledim. Bir yanım deli gibi kaçma koşma isteği bir yanım sebepsiz bir derviş teslimiyeti...
Bu onun arabası! Kaç numaralı koltuktaydı acaba?
( Seni gördüm. Kollarını kaldırmış üst kısımdaki bölmeden hırkanı alıyordun. Yüz ifaden değişti karıştı. Hay Allah! Daha mı güzel bekliyordun? Daha büyük? "Ben değilim." Deyip kaçsam mı? Öyle güzel gülüyordun ki... İşte yine aynı his. Seni bir kez bile görmedim aynı şehirde bir kez
bile bulunmadık. Ama nasıl koktuğunu biliyorum. Yazdığın her satırdan gelen aynı koku aynı yaşanmış benimsenmiş ev hissi... Belki bir parça sabun kokusu...)
Karşımdaydın. Elimi uzattım "Hoş geldin." Dedim. Gözlerime bakıyordun öylece. Ne kadar da uzundun! Ne elimi tuttun ne cevap verdin. Beni tutup göğsüne çektin. Dizlerim titremeye başladı. Düşmemek için tutunmalıydım. Ağzından çıkan ilk cümleye tutundum:
"Benim küçük defne ağacım..."