İslâm Hukuku'nda çevre İslâm'ın temizlik hükümleri amme menfaati (Kamu yararı) ilkesi ve hisbe teşkilatı doğrultusunda gelişebilir Kur'ân'a göre hayvanlar da bizim gibi birer ümmettirler. Temiz sağlıklı ve dengeli bir çevre her insanın hakkıdır. Ama bu hak teknolojinin yararlı taraflarını soyutlayacak şekilde idealize edilemez. İslam Hukuku doğayla uyumlu bir çevre anlayışını öngörür. Salt çevrecilikten uzaktır salt insan merkezci de değildir. Her şeyin tek değer kaynağı olan Allâh'tan dolayı değeri vardır.
İslâm Hukukunun temel iki kaynağından biri olan Kur'ân'da hava su ve toprağa sık sık vurgu yapılır ve "altlarında ırmaklar akan cennetler/bahçeler" tasviriyle cennete vurgu yapılır. Böylece insana Allâh'ın nimetleri ve imar ve ıslah görevi hatırlatılır. Kur'an'da çevreyle ilgili kesin emredici hükümler olmasa da çevresel değerleri korumamız gerektiği ayetlerin genelinden anlaşılır. Sünnette daha çok çevreyle ilgili emir ve tavsiyeler buluyoruz. Ağaç dikmekten sit alanı ilan etmeye hayvanların yumurtalarına basmamaya kadar birçok husus hakkında hadisler vardır. Gerek tavsiye edici gerek yaptırıcı/cezalandırıcı olabilen bu hükümler daha sonraki yüzyıllarda hisbe teşkilatının doğmasına sebep olmuş ve çevreyi kontrolle ilgili memurluklar ihdas edilmiştir.
İşte bu bağlamda bugünkü anlamda bağımsız ve sistematik olmasa da ilk günden beri var olan çevreci değerler ve çevre hukukunu oluşturacak yaptırımlar daima var olagelmiştir. Hukukunun genel maksatları olan akıl nefis nesil din ve malı korumanın üçü doğrudan sağlık ve çevre hakkı ile ilgilidir. Çevre hakkı bütün bu maksatların ve diğer hakların üzerinde yaşanılarak varlık kazanacağı bir hak çeşididir.