okuma zamanlarının dışına çıkıp herhangi bir köşede kahveni ya da çayını içerken o notlar canlanıveriyor gözlerinin önünde. başta çaresizsiniz devam ettikçe yavaş yavaş gövdeni oynatmaya başlar ve en yakındaki kaleme ve kâğıda sarılırsın. bu sarılmak yazmak demek değil elbette. yazmak için değil çünkü bunu neden yaptığını sen bile anlamıyorsun. buna refleks diyelim içgüdü diyelim. çünkü okumalarının sende bıraktığı tortuyla yüz yüzesin. önündeki kapılara ya da pencerelere bakıyorsun. ne arıyorsun? bir sözcük mü? ya da ne buldun kendinde?
sana ait bir korku mu yoksa bir neşe mi?