Sanatta ve şiirde irfani bilgiyi bir kenara koyarak yol almaya çalışmanın ne kadar mümkün olabileceğini tartışan Mühimmat gerçekliğe tâbi olanların sanatını ve şiirini haberlerde oluk oluk akan kara siyasayla piyasada çarpışan 'gerçek'lerle besleyip bunları da yine başka bir 'gerçeklik' olan internet medyasının dil ve anlam dünyasında kurgulamanın hakikat nezdindeki anlamsızlığına değiniyor.
Kitapta itibari gerçeklik evreninde 'beğen'ilmeyi takip edilmeyi ölçü saymanın ve çağın gerçekliğini hayatın anlamı sanatın gerekçesi gibi görmenin niceliğin egemenliğini kabul etmek demek olduğu pratiğinden hareketle niceliğin kendi gerçeğini dayatma biçimi de irdeleniyor.
Mühimmat'ta hakikatin izini süren şiirle görüntü çağı şiiri arasındaki farklılık da ele alınıyor:
Bütün sütler/sözler aynı kazana gerçeklik evrenine boşaltılıyor; orada hepsi belli bir vasatta eşitlenip muhtelif isimlerde paketlenerek piyasaya arz ediliyor. Bu aynılık içerisinde okur da eserde sanatçıya dair bir remz bulamıyor. Kendini çoğalta çoğalta gerçekliği kaplayan kuşatan bu mamullerle ilgili önce şu sorunun cevabını vermeli:
O kazana su katılmadığına 'gerçek'ten emin miyiz?