İslam dünyasının Haçlı işgaline karşı çetin bir imtihan verdiği XI-XII. Yüzyıllar Doğu ile Batı arasındaki mücadelenin en şiddetli safhasına tanıklık etti. Bu sırada bölünme ve parçalanmışlıkla malul olmuş İslam dünyasında herkes dirayetli bir kurtarıcının gelmesini bekliyordu. Seleflerinden aldığı tecrübe ile bu rolü üstlenen İmâdüddin Zengî politik zekâsı ve akıllı hamleleri sayesinde Müslümanların tükenme noktasına erişmiş olan umutlarını yeniden yeşertmeyi başardı. Yeşeren umutlar sadece yarım asır içerisinde yazarın "Düzen İradesi" olarak tanımladığı Nureddin Mahmud Zengî'nin faaliyetleriyle dallanıp budaklanacak "Fetih İradesi" olarak tanımladığı Selâhaddîn'in faaliyetleri sayesinde büyük başarılara ulaşacaktı. İşe bu eser dönemin kaynakları ışığında bunun ilk aşaması olan "Umut İradesi"nin sürükleyici serüvenini anlatmaktadır. Klasik tarih anlatısında eksikliğini çokça hissettiğimiz isabetli psikolojik tahliller yapma konusunda oldukça cömert davranan yazar böylece bu iradenin sadece kılıç-kalkanla değil aynı zamanda psikolojik bir savaşla olgunlaştığına dikkat çekmektedir.