"Şehir sefahate de sefalete de müsait bir iklimin seyircisi kılıyor sakinlerini. Ben ise şehre henüz intibak edememiş bir yalnızlığın bazen korkarak bazen iştahla açtığı pencereden etrafa bakmakla yetinen bir mümessiliyim. Küçük bir çocuğun elini yakmak üzere olduğu bir sobanın karşısında oturup ona temas etmeye can atarak bütün dikkatini ona vermiş bir hususiyette bakması gibi şehre ait her teferruata biraz sonra olacak hadiselerden habersiz bir keyif ve korku yumağıyla gözümü ayırmadan bakıyorum. İçimden bir ses ömrümün geri kalanını burada geçirsem bile pişman olmayacağımı söylüyor. Daha öncesinde hayata dair hiçbir mefhumu tecrübe etmemiş gibi bir toyluk içindeyim. Bu şehirde ömrümün çocukluk çağını yeniden ve bilerek yaşıyor olmanın saadeti var göğüs kafesimde.'