(...) "Muhbir adamlar dürüst insanların yanında yerleri olmadıklarını bildikleri için hep makam gölgesine sığınan kimliksiz adamlar olarak yaşıyorlardı. lliklerine kadar çıkarcı ve muhbir olan bu adamlar kendini hep ezilenlerin yanında lord sanarak egolarını tatmin edecek ama efendilerine uşaklığı da kendine borç bilecekti. Hainlik çarkını çıkarı için döndürecek iyi insanları gammazlayarak semirecekti. Ta ki bir gün işleri bitince efendisinin ayaklarının altında böcek gibi ezilene kadar!"
(...) "Halil'in ispiyonları yüzünden ağadan zulüm gören köylüler ona selam vermiyorlardı. Köyün çocukları Halil'i gördükleri an; 'Mit mit ağızlı zort Halil karnına da dert Halil!' diye bağırlyorlardı. Köyün kadınları; 'Hele hele Halil'e ırgata kefen dikende aç kalan bebeleri ispiyoncuyu s...ken de!' diyerek Halil'in topal ayağının dibine tükürüyorlardı. En çok da ağayı yalan yanlış dedikodularla doldurarak Kâhyayı işinden ettirdiği için Kâhyanın anası Meryemce karı; 'Topal topal top atar ispiyoncu g..t atar! ğzına s.çayım senin Haliiiil! Topal Halil ispiyoncu Halil!' diye ardından taş yağmuruna tutuyordu. Halil yüzsüz bir adamdı. O da isyan eden köylülere ana avrat küfrediyor topallaya topallaya Aşağı Köyün kahvehanesine gidip bire bin katarak köylüsünün dedikodusunu yapıyordu."
(...) "Olek hepimiz kırılıp geçek. Umüğümüzü sıka sıka boğazımıza lokma geçirtmez oldular!" diye bağırdı adam. Osman sinirden ellerini yumruk yaptı. Dişini sıktı gözlerini kıstı; "Umüğümüzü!" dedi. Kahveci çırağı; "Heç! Vatandaş dert yesin yarımşardan dört yesin!" diyerek küfretmedik ecdat bırakmadı. Osman'ın gözleri çakmak çakmak yandı. "Dert yesin dört yesin... Ecdadını!" dedi.