Cihan bu koca yapının C Blok kapısından çıktığında çevreyi saran sessizlikte bu suskunluğu bozmaya çalışan rüzgârın getirerek yüzüne vurduğu ayazın ürpertici soğuğunu duyumsadı. Ani ısı değişiminin yarattığı dalgayla bir an titredi içten içe. İçinde yanan öfke ateşine iyi gelmişti bu titreme. Bu serinliğin yarattığı bir ferahlıkla dolduğunu duyumsadı. Sevinir bir hali vardı. Otuz santime yakın kalınlıkta beyaz bir halıyı anımsatan kar örtüsü onu üzerinde oynamaya çağırır gibiydi; ama o örtünün üstünde oynamak değil altına girip derin bir uykuya yatmak isterdi. İçindeki öfke ateşini böylelikle tümden söndürebilirdi belki. Buz gibi karın altında yatıp uyumak ve bir daha uyanmamak güzel olur muydu acaba? Belki olurdu olmasına ama... "Hadi sen ölüp kurtuldun yaşamın bin bir zoru ve çilesinden diyelim geride kalacak üç masum yavru ne olacak?
Onları kaçmaya çalıştığın bu çirkef yaşamın ortasında yalnız başlarına bırakmaktan utanç duymayacak mısın? Ölümü istemek güçlüklerden kaçmak anlamına gelmiyor mu? Kaçacak kadar korkak güçlüklerden yılacak denli zayıf mısın? Eğer özün böylesine çürükse ne diye 'Yaşam zıtların kavgasıdır bu kavgadan yalnızca güçlü olanlar başarıyla çıkar.' diyen bir anlayışla bunca yıl nasıl sürdürdün yaşamını?