Her milletin dünyayı algılama ve yorumlama konusunda kendine has bir usulü vardır. Milletlerin maddî ve manevî kültür unsurları yoluyla geliştirdikleri bu usul onları diğer milletlerden ayıran toplumsal kimliğin oluşumunu da sağlar. Başta dil ve inanç olmak üzere kültür unsurları bakımından zayıflayan toplumlar; hayatı gereği gibi algılamada yorumlamada sıkıntı yaşarlar. Bunun sonucunda zaman içerisinde toplumsal kimliklerini yitirmeye diğer toplumların etkisinde bir esaret hayatı sürmeye nihayet tarih sahnesinden tamamen çekilmeye mecbur kalırlar. Özellikle bir dönem sömürgeci devletlerin egemenlikleri altında yaşayan toplumları dil inanç ve nihayetinde kimlik olarak yok olmaktan kurtaran en büyük güç; geleneğin sözlü yazılı veya görsel araçlarla sonraki nesillere aktarılmasıdır. Bu açıdan ele alındığında günümüzde bile egemen devletin sömürme ve asimile etmeye dönük ağır baskısı ile uğraşan Uygurlara ait efsanelerin derlenmesi ve değerlendirilip eser haline getirilerek gelecek kuşaklara aktarılmasının önemi daha iyi anlaşılacaktır. İnsanlığın sömürüden işgalden uzak ve sağlıklı bir gelecek inşa etmesini umursayan tüm okuyucular için bu eserin faydalı olmasını dilerim.