Böcek Esra'nın onu sevgiyle izlemesine bir süre izin verip sırtını süsleyen turuncu zırhı araladı ve kanatlarını esnetti. Ardından görünmez bir iple yukarı çekiliyormuş gibi havalandı. Hastanenin küçük bahçesini süsleyen yüksek ağaçları aşmayı düşünmedi bile; alçaldı. Bir ara mavimsi bir şeyle uğraşan bir kadına yaklaştı. Uğraştığı şeyin rengi ilgisini çekti. Ama o her ne ise kadının yaptığı hareketlerle çok fazla kımıldıyordu. Bu yüzden üzerine konmadan yola devam etti. Hastane binasının tamirat gören tarafına yöneldi. Burada işçiler hızla çalışıyordu. Kürek sesleri harç ve mala sesleri aşırıya kaçmamak için dikkatle vurulan çekiç darbeleri ve havaya uçuşan tozlar... Bütün bunlar onu hiç cezbetmediği için yönünü üzerinde kırmızı harflerle "Acil" yazan kapıya doğru çevirdi. Çünkü tabiatını hâlâ kaybetmemiş olan her canlı kırmızıya ilgi duyar. Doğanın trafik ışıklarında kırmızı "Geç!" demektir hatta "Gel!"
Yiten bir aşkı kaybedilen sağlığı geçmiş yılları veya bir umudu hep geri getirmeye çalışırız. Bazen bunu ilkel ruh çağırma ritüellerini günümüz hayatına tercüme ederek yaparız. Çağrılanlar nihayetinde birer hatıradır. Ve hatıra denen şey adeta bir hayalettir. Çağırdığın şeyin iyi mi kötü mü çıkacağını önceden kestiremezsin gerçekten var olup olmadığını da.