"Günlük tutma âdetim yok. Hiç günlük tutmadım. Hatıralarımı yazmayı da düşünmüyordum. Geçen bayramı Aksaray'da oğlumun evinde geçirdim. Üniversitenin hocaları ziyaretime geldiler hepsi de genç akademisyen. Epey konuştuk sohbet ettik. "Hocam bunları yazmalısınız." dediler ve beni ikna ettiler.
Yazmaya başladım. Yedim-içtim gezdim-tozdum diyecek değildim tabii. Aslında bunlar da bir hatıra ama okura faydası olmaz. Yaşadığım ortamı ortamları analiz etmem gerektiğini düşündüm.
Aradan kırk yıl geçti. Unuttuklarım olabilir aklımda kalanları yazdım. Yazdıklarım eksik ya da fazla olabilir ama hepsi doğru. 1980 darbesinde kışla cezaevinde sorgulanmam esnasında isteyip de söyleyemediklerimi ya da konuyla ilgili sonradan öğrendiklerimi "Ek: ..."dedim ilave ettim. "Söz uçar yazı kalır." derler. Ben de hayatımın bir kesitini yazıya dökmüş oldum. Umarım okunur."
Düşünmeyi unuttuk korkuyoruz. Baksanıza milletvekillerimiz bile olmayan ilkeler adına ant içiyor.
Olmayan ilkeler diye boşuna söylemiyorum. Sene 1971 ordu muhtıra verdi. Başbakan Demirel şapkasını aldı kaçtı hükümeti istifa etti. Profesör Nihat Erim Başbakan olarak görevlendirildi. Nihat Erim'in ilk yaptığı iş; bir "Atatürk İlkelerini Tespit Komitesi" kurmak oldu. Ülkede ne kadar Atatürkçü varsa toplandı. Altı ay çalıştı küçük bir kitap bile yayınlamadan yayınlayamadan dağıldı gitti. Yani tespit edecek ilke bulamadılar.
Bizde Milli Eğitimin görevi gençlere bu olmayan ilkeleri benimsetmek ordunun ve yargının görevi de bu olmayan ilkeleri korumak.
Askeri darbelerin hepsi olmayan ilkeleri koruma adına yapıldı. Ne acı!
Atatürk'ün ilkeleri yok ama inkîlâpları var. Şunlar: Latin alfabesi Yahudi şapkası Katolik takvimi.