Osmanlı Devleti tarihi boyunca üç kıtaya yayılmış birçok önemli ticaret yolu ve geçidi elinde bulundurmuş bir devletti. Onun sahip olduğu konum birçok devlet tarafından bu toprakların ele geçirilmesi arzusunu doğurdu. Fakat onu sadece coğrafi konumu nedeniyle stratejik noktaları elinde bulundurması kıymetli yapyordu. Topraklarının altı da üstü kadar değerliydi. Pek çok maden ve arkeolojik eser açısından zengindi.
Osmanlı Devleti 18. yy sonlarında birçok tüccar hacı kolleksiyoner elçi misyoner ve çeşitli nedenlerle kazı yapmak isteyen pek çok kişinin uğrak noktası haline geldi. Birçok tarihi eser yurt dışına bazen kaçırıldı bazen de resmi izin dâhilinde çıkarıldı. Devletin gittikçe zayıflayan durumu ve geç gelişen tarihi eser bilinci nedeni ile arkeoloji politikasında belirlediği prensiplerini pek de yerine getiremedi. Özellikle kendilerine tanınan ayrıcalıktan yararlanan çok sayıda yabancı temsilci Osmanlı topraklarında bulduğu tarihi eserleri kendi ülkesine götürerek burada sergiledi.
Osmanlı Devleti içinde kazı yapan kişilerden birisi de Max von Oppenheim idi. Varlıklı ailesi sayesinde Osmanlı topraklarını rahatça gezdi tanıdı yaşadı ve burada kazı çalışmalarını yürütebildi. Tarihe Tell Halaf Kültürü olarak geçen büyük bir kültürün varlığını da ortaya koydu.
Oppenheim çok yönlü bir kişiliğe sahipti. Onun en önemli özelliklerinden birisi Ortadoğu'ya olan merak ve ilgisiydi. Bu nedenle senelerce bu bölgede yaşamış bölgeyi tanıyan ve analiz eden iyi bir Ortadoğu uzmanı olarak kendini yetiştirmişti. Ailesinden kendisine kültürel bir miras olarak geçen sanata ve tarihi eserlere merakı da bir başka tutkusuydu. Ancak onun iyi bir Ortadoğu uzmanı olan yönü Almanya'yı dünyanın en önemli güçlerinden biri yapmak isteyen II. Wilhelm'in dikkatini çekti. Alman siyasetinin yönlendirilmesinde kendisinin hazırlayıp sunduğu raporlar doğrultusunda görüşlerine başvuruldu. Almanya'nın iyi bir Ortadoğu strateji uzmanı olarak tarih içerisindeki yerini aldı. Çok iyi bildiği Ortadoğu'yu II. Wilhelm'in politikası doğrultusunda şekillendirmeye çalıştı. Bunun içinde en önemli sömürgeci güç olan başta İngiltere olmak üzere Rusya ve Fransa'ya karşı da öne geçme yarışında çeşitli politikalar üretti.
Almanya'nın sömürgecilik siyaseti çerçevesinde gerçekleştirmeyi düşündüğü Berlin-Bağdat arasındaki demiryolu hattı şüphesiz ki onun en büyük projelerinden biriydi. Bağdat'ta daha sonra diğer demiryolu hatları ile de birleşecek olan bu demiryolu projesi sayesinde Almanlar gelecekteki sömürgelerinden elde edecekleri ürünleri Berlin'e kadar demiryolu aracılığı ile ulaştıracaklardı. Böylece daha çok malı daha ucuza Almanya'nın kalbine taşıyabilecekler gelecek nesillerine hiç tükenmeyecek emsalsiz bir miras bırakacaklardı. Bu hattın yapımı sırasında Oppenheim'dan hattın geçeceği yerlerin belirlenmesi konusunda faydalanıldı. Ancak onun Alman sömürgecilik tarihi ve siyasetindeki en önemli çalışmaları Panislamizm çerçevesinde Müslümanların İngilizlere karşı ayaklandırılması planlanmasında oldu.