İnsan dinler ya kendini düşünü eğer nefret doluyorsa aynaya bakmanın öfkesinde; çoktandır bilmek istediği hatta artık kendine anlattığı vedayı gördüğümüz düşlerle rahatlatmalı. Başka kimsenin görmediğine inanarak. Bunun da önemi yok eğer daha annemizin karnında veda edebiliyorsak. İçindeki anlaşılmaz olan kusanı temizlemek zor olsa da hayra yorum antibiyotik olsa da rüyayı boşa çıkartmaktan öte zarar verir ruhumuza. Bütün ihtimaller bizimleydi bedenimize saklanıyorduk. En son yeri kendimizden korumak isterken de orada olacağız Dünya da günün birinde bizden vazgeçebilirdi. Biz onun doğasını anlasaydık ölümün aşısını bulabilirdik. Ama değil biz daha narsist anlam parazitiyken istediğimiz durakta paraşütle inemezdik uzayımıza. O bizi kurşun ağırlığında toprağa eriştirecek. Ve bir asteroidin kumulunda toz olarak taşıyacak başka sonsuzluğa ve onun anlam arayışına.
Sıkılmadığım tek bütün bunların rüya olmadığını anlamak istememdeki heyecanımdı. Yani gülün kokusunun beynime doğru yol aldığı o an. Gökyüzünü dolduran sonsuz yıldızların berrak gece mavisi bizi böyle seyretmeleri. Bizim onları hayranlıkla seyre dalışımız. Aitsiz sonsuz karanlığı yıldızların aydınlatmasıyla avunan içimizdeki sesi özlüyorum. Dünya'yı! Onlar zamanın tabelasıydı bize düşen kusurdu; kusrumuzu işaretleyerek anlıyorduk ışığı. Ya da ben zaten rüyanın kendisiydim onu konuşmaktan aciz. Aynamda gördüğüm ve ardını konuşamayan siyah.