"Vaktinde doğamız şimdi olduğu gibi değildi. Üç cinsten oluşuyordu: güneşten doğan ve iki erkekten oluşan erkek yeryüzünden doğan ve iki kadından oluşan kadın aydan doğan ve bir kadınla bir erkekten oluşan androjen. Yuvarlak biçimli dört kollu dört bacaklı birbirine ters duran iki yüzü tek bir başı olan bu üç cins de her yöne hareket edebiliyor ve bir çemberin içinde dönen akrobatlar gibi hızla toparlak olabiliyordu. Son derece güçlü ve zinde olan bu olağanüstü insanlar tanrılara saldırmak için gökyüzüne tırmandılar. Ama işin sonu kötü bitti. Pervasızlıkları yüzünden cezalandırıldılar. Zeus tanrılar konseyini topladıktan sonra insanları ikiye böldü yüzlerini kesip birbirlerine doğru çevirdi. Birbirlerinin nasıl ceza çektiğine şahit olmak onları daha mütevazı yapacak; bölünerek sayıca çoğaldıkları için Zeus'a duyulan inanç daha da yaygınlaşacaktı. İşte ta o zamandan beri insanlar arzunun ne olduğunu biliyorlar. Çaresizce eksik olan öteki yarılarıyla yeniden birleşmeyi istiyorlar..." Aristophanes böyle anlatıyor hikâyenin başını. Bakalım devamı nasıl geldi?