Yazmak susmanın bir biçimiymiş. Bir gün bütün çocukluğumu iğne oyalı dantellere sarıp çeyiz sandığıma kaldırmaya ve susmaya karar verdiğimde onlar çıkıp geldi.
Gelinliğin eteğine dolanmış bir Şebboy pembesi gibi duran Hörü; yılkılık atların gözünde bir siyah sürme misali Melek Kadın; ceviz yeşili Gülayşe; dünyayı alıp götüren beyaz bir özgürlük; savaş grisi kadar dumanlı Şam; yasemin kokulu bir bahçede bıraktığım mor yazmalı kadın; hüzün sarısı bir dua gibi Eyne; adı kırmızı bir sevda olan Amaliya Abla ve Züleyha rengindeki o kadın...
Hepsi karanlıktan kalandı. Çaresiz sustum ben de... Çünkü susmasam deli olacaktım...