Zaman ve mekân boyutlarında yaşayan insan eşyaya ve olaylara bu çerçevede şekil ve anlam vermiştir. İnsan yeryüzü hayatıyla birlikte başlayan barınma ihtiyacını da zamanın ve mekânın imkânları ve anlayışları çerçevesinde karşılamıştır. Dünden bugüne gelişen konaklama ve yerleşim yerleri maddi ve manevi boyutlarıyla kovukta başlamış; sonra kulübeye akabinde konuta/eve ardından konağa nihayetinde de apartman ya da rezidanslara geçilmiştir. Bir konut ile başlayan yerleşme; köyden kasabaya oradan da kente/şehre doğru genişleme ve gelişme basamaklarını çıkmıştır. Bu yapılaşmada evin "yuva"ya kasaba veya kentin de "memleket"e dönüşmesi onlara katılan ya da atfedilen mana ile gerçekleşmiştir. Bu bağlamda öne çıkan iki kavram kent/şehir ve maneviyattır.
Şehir "nüfusunun çoğu ticaret sanayi hizmet veya yönetimle ilgili işlerle uğraşan genellikle tarımsal etkinliklerin olmadığı yerleşim alanı kent site" olarak tanımlanırken (TDK) maneviyat ise "maddi olmayan manevi şeyler"; "yürek gücü moral" gibi iki farklı anlama sahiptir. Maneviyat kimi medeniyetlerde hatta modern zamanlara kadar varlığını sürdüren medeniyet unsurlarında din ağırlıklı iken; modern anlamda duyguya dayalı olan ve sanat gibi unsurları da içeren daha seküler bir nitelik kazanmıştır. Her iki durumda da bizim kavramımız; kent ile maneviyatın içiçe olduğu "kent maneviyatı"dır.
Modern hayat olabildiğince seküler değerler üzerinden yaşanırken maneviyatın anlamı ve alanları da değişim ve dönüşüm göstermiştir. Tıpkı kadim zamanlarda görülen heykel gibi plastik sanatlar eğlence ve spor daha öne çıkarken kapitalizmin inşa ettiği tüketim toplumunda maneviyat alanları daha ziyade AVM gibi çeşitli ticaret mekânlarına taşınmıştır. Hatta sanat ve spor alanları birer seküler maneviyat merkezleri konumuna gelmiştir. Kentin maneviyatının inşasında inkâr edilemez bir işlev üstlenen konser salonları tiyatro binaları sinema salonları müzeler fuar alanları vb. mekânlar kentin hem siluet planında dış görünüşünü hem de sakinlerinin mana dünyalarını kurma görevi üstlenmiştir.