"İstediğim denizi yazmak. Zümrütlerin gökyakutların sabrını; ağaçların tarihsizliğini... Bir tek kıyısını kavrayabildiğimiz anlamını ancak bir tek kıyısıyla kurduğumuz denizin öyküleri yoktur bir kara adamı için. Yolculuklara ister gerçek ister düşsel olsunlar yakıştırdığımız son öbür kıyıda bitse bile deniz gene tek kıyılıdır üzerinde yaşayıp çalışan biri olmadıkça. Deniz kara adamının yalnız sınırlarını kaldırışı değil sınır düşüncesini içinden çıkarıp atıvermesidir. Her şeyin bir aradalığının bir yerde başlaması ya da bitmesidir. İstediğim denizi yazmaktı. Her şeyin bir aradalığına yenik düşeceğimi bile bile."
"Taşların sabrı dediğim yaşlandıkça yaşamağı öğrendiğimiz can sıkıcı bir boş laf olmaktan çıkan sabır değil; insanların kusursuz bulacağı o duruma gelesiye bir taşın bir başka taşın bağrında sıkışıp durarak geçirdiği insanın hiçbir ölçüsüne sığmaz bir vakti damıtmsı sonra kalması. Taşlar doğmaz doğrulur; sabır taşın değil insanın erdiği; dolayısıyla yakıştırabildiği tansıdığı; değerini artırmkta çılgınca küstahca kullandığı. O sabrı yazmağa kalkışmak emeklemekten öteye geçememek olacağı için onurlu bir alçakgönüllülük sayılır."