Armağan Öztürk'ün Siyasal ve Sosyal Kuram adlı kitabı iki teorik odakta kendi tezlerini ortaya koymakta. Çalışmanın okuyucuyu eleştirel bir şekilde tartışmaya davet ettiği ilk husus Türkiye'nin siyasal yapısı ve tarihsel sosyolojisiyle ilgili. Devlet siyasi kültür Kemalizm ve milliyetçilik üzerine kaleme alınmış makaleler hem ülkedeki dönüşümü teorik bir düzlemde ele alıyor hem de Türkiye siyasetindeki kopuş ve süreklilikleri diyalektik bir içerikle notlandırıyor. Bu ülkede siyaset ne kadar çok değişirse o kadar çok eskiyi tekrar eden nostaljik bir lanete gebe. Peki neden böyle? Uzun bir konjonktürün içinde mi ilerliyor Türk toplumu? Sorunları çözüp geride bırakarak yeni sorunlara doğru yol almak gerçekten de bu denli zor mu?
Kitabın ikinci teorik odağı siyaset felsefesi. Siyasi düşünceler tarihini siyaset teorisine bağlayan uğrakta Salisbury'lu John Aquinum'lu Thomas Machiavelli Rousseau Kropotkin Hayek ve Arendt gibi önemli düşünürlerin eserleri siyaset felsefesinin kadim sorunları eşliğinde analiz ediliyor. Metnin en az düşünürler kadar ilgi çekici bir diğer boyutu bazı önemli kavramlarla hesaplaşma isteğinde kristalize olmakta. Bu bağlamda Öztürk bize cumhuriyetin koşulları kamusallığın değişen niteliği devrimci siyasetin sınırları kapitalizmde adaletin yeri ve egemenliğin siyasal içeriği hakkında bilgi vermekte. Çalışmanın son makalesinin tarih yazımı sorunsalıyla ilgili olması tesadüfi değil. Sonuçta siyaset felsefesi literatürü içinde kendimize yol ararken tarihsel kaosu kendi amaç ve tezlerimiz doğrultusunda biçimlendiriyoruz. Ortaya çıkan şey hakikat mi? Hakikati aramaktan vazgeçerek kendimizi bulmamız mümkün mü? Siyasal ve Sosyal Kuram metni bu soruların hala ne kadar kıymetli olduğunu ortaya koyuyor gibi.