"Yıllar sonra düştüğüm yerden kalkıp sendeleyerek bedenime girmeye çalışıyordu sanki ruhum.
Beynimin uğultusu etrafımda toplanan kalabalığın sesini bastırıyordu. Bu öyle şiddetli bir ağrı ki başım ortadan iki yana ayrılacak gibiydi.
Burası tam da mahşer yeriydi hayatıma kast edenlerin hepsi A'raf'da. Ashab-ı A'raf'da sıratın en başında. Herkes birbirine yol veriyordu sıratıma yürümemek için. Gözler gözlerimde suretini bulunca azat edilmek istercesine bakıyorlardı başlarını öne eğerek. Bu korkunun nezaketinden başka bir şey değildi elbette. Ashab-ı A'raf'da iseniz sevabınız kadardır günahlarınız da...
Kar o gece öyle lapa lapa yağıyordu ki babamın "kar yağsa havalar bu kadar soğuk olmaz" deyişi geldi aklıma. Bir zaman sonra dinen kar ayaza bırakmıştı yerini. Soğuktan titreyen ellerimi karın tekrar yağması için kaldırıp dua ediyordum. Diğer taraftan dışarıyı aydınlatan karın beyazlığında gelen var mı diye etraflıca bakınıyordum.
Çamura bulaşmış soğuk ellerimi semada kalması için çabalarken o vakit şimşek hızında bir ışık geçti önünden.
Ve bir daha geçti..."