Gülçimen...
Mavi kırmızı ve beyaz güllerin insanları selamladığı diyar...
Alabildiğince uzanan dağların arasına saklanmış ata yurdu...
Toprağı bereket suyu lezzet havası sıhhat olan güzel köyüm. Yine giymiş bahar gelinliğini...
Mevsimler değişmiş haberci rüzgârlar taze bir mevsimi taşımaya başlamış köyümün üzerine. Kuşlar hiç söylenmemiş bahar türkülerini seslendirmeye başlamış. Eteklerindeki karları eriten ulu dağları taze bahar çiçeklerinin heyecanı sarmış.
Ağaçlar çiçeğe gökyüzü rahmete durmuş. Bahar toprağa can olmuş. Dağlar yeşermeye çayırlar gül ve çimenlerle bezenmeye başlamış. Anadolu'nun bu şirin köyü adını bu güllerden ve çimenlerden almış.
Taş duvarların oyuklarında yuva yapma telaşına düşen göçmen kuşlar bazen ilkbaharı bazen de sonbaharı müjdelemişler. Vadiler rengini sarıya bırakıp yeşile küsmüş bir halde farklı renklere bürünürken ilkbaharın neşesini yaşayan gönülleri hüzün kaplamış ve kapıyı ayrılıklar çalmış.
***
Ayrılık ah ayrılık...
Yüreği sızlatır. Matem koyar sadrına. Izdırap katar insanın gönül dünyasına.
Hangi dilde hangi cümlelerle anlatılır bilmem...
Haykırsan dile gelmez cümle kursan söze... Ayrılık bu ölümden farkı yok.
Sevda ayrılık ve hüzün... Hepsi gurbette düşer insanın aklına.
Gün gelir en tatlı uykunu böler gün gelir ufka doğru bakışlarınla alıp götürür seni.
SABIR koyacaksın gurbetin yüreğine AYRILIĞIN gönül tahtına.
Ey sevdiceğim! Ey Gülçimen'im!