Gözlerimin önünde uçuşan kanatlar kulağıma melodi gibi gelen suyun sesi...
Omzumda hissettiğim acı uyanmamı söylüyor gibiydi.
Belki bir sondaydım ya da tekrar başlangıcımı yazacaktım bilmiyordum.
"Sarılabilir miyim?" uzandığım yerden yavaşça kalkarak
ona doğru birkaç adım attım. Yorgun bakışlarını gözlerimden ayırmadan
derin bir nefes alıp geriye doğru adımladı.
"Alya..." başını yere eğerek soğuktan kızaran ellerini cebine koydu.
Bu "olmaz" demekti biliyordum. Gözlerim tekrar dolarken arkamı dönüp
hızlı adımlarla mezarlığın çıkışına doğru ilerlemeye başladım.
Hiçbir zaman ona sarılamadım çünkü ne zaman ona yaklaşsam ikimiz de durmak zorunda kalıyorduk. Aramızda dolaşan ruhlar sanki fısıldayarak uzaklaşmamızı söylüyor gibiydi. Belki asla sarılamayacaktık
birlikte gülemeyecektik ama biz birbirimize bakarak
hıçkıra hıçkıra ağlayacaktık.
Yanağımdan süzülen yerle buluşurken alt dudağımı ısırıp
başımı yukarıya kaldırdım. Gökyüzü ile buluşan gözlerim omzumda hissettiğim ağırlıkla oraya veda edip hızlıca karşımdaki bedene rastladı.
"Sana sarılamam ama ceketimi verebilirim. Bana sarılmak istediğinde ceketime sarıl Alya. Belki yanında olduğumu hissedersin.
Bir gün ay tekrar gecesine kavuştuğunda tüm benliğimle yanında olacağım..."
Cümleleri daha çok ağlamama neden olurken
omzumdaki ceketi alıp sıkıca sarıldım.
Bizim hikâyemiz buydu işte
Ay'ı gecesine kavuşturmadan sonlanmayacak olan...