1994 yılı Türkiye uzaya bir uydu fırlatacak medyadan duyuluyor. Halk
ozanı Vaktidolu'nun yanına misafirleri toplanırlar. Muhabbet ederler.
Bir ara söz fırlatılacak uyduya gelir. Vaktidolu'nun fikrini sorarlar:
-Siz ne diyorsunuz?
Şimdiye kadar geç kaldık Eğer Yüce Atatürk sağ olsaydı Avrupa'dan
evvel bizim uydularımız şimdi uzaydaydı. Gene de çok sevinçliyim.
Yurdumuzdan uzaya bir füzenin yerleşmesi gurur kaynağımızdır. Fakat
çok da düşündürüyor beni.
Misafirler nedenini sorduklarında:
-Basından duyduğuma göre füzeye Atatürk'ün ismi ile bu günkü hükümet
başkanlarının isimleri de yazılacakmış.
Misafirler:
-Yazılmakla ne olur?
-Çok şeyler dostlar çok şeyler olur!...
-Nasıl derler.
-Bugünkü hükümet Atatürk'çüyüm diyor. Gerçekten Atatürkçü iseler füze
menziline oturur. Yok sahte Atatürk'çüler ise kısa devre yapar mutlaka
infilak eder.
Aynı günün akşamı televizyonda uydunun fırlatılışını seyretmek için
anlaşırlar. Vaktidolu mühim bir toplantıya gitmiştir. O gece televizyon
seyredemez. Sabah erken işe gelir. Bir gün evvel konuştuğu dostlarını
sabahın köründe kapıda kendisini beklerler bulur.
-Hayrola!... Nedir demeye kalmadan misafirleri bir ağızdan:
Vaktidolu ne yaptın? Sen müneccim misin? Füze infilak etti.
Vaktidolu "Eyvah!..." diye bir nara atar.
-Niçin böyle korktun?
-Füze çok pahalıydı da.
Arkadaşlarının biri İsmail Şıh sakin sakin cevap verir:
-Korkma Vaktidolu korkma Füze sigortalıydı...