"'İnsan yaşadığı yere benzer' demiş Cansever. Şüphesiz ki sanatçı gıdasını yaşadığı coğrafyadan alır. Beslendiği mitlere hikâyelere anlatılara içinde yaşadığı kültürel ortama zamanla o kadar benzemeye başlar ki iç içe olur ve giderek onlara dönüşür. Bu diyalektik süreçte kendini yeniden üreterek yaşadığı coğrafyanın dili kültürü sesi nefesi gözü kulağı olur. İbn-i Haldun'un 'coğrafya kaderdir' söylemini tersyüz ederek 'kader'ini değiştirmeye yönelir."
İşte Antakya'da dünyaya gelip yerel dilin motiflerini-dokusunu bozmadan evrensel dile varan dört şair Süleyman El-İsaAli YÜCESüleyman OKAY ve Sabahattin YALKIN tam da Edip Yeşil'in yukarıda betimlediği gibi yaşadıkları coğrafyanın makûs talihini iyiye-güzele doğru değiştirmeye adadılar hayatlarını. "Edebiyat kamunun vicdanıdır" deyip resmi tarihin yerine "gerçek tarihin" yazılımına katkı sundular. Biteviye öğrendiler ve öğrendiklerini öğrettiler. Bıkmadan ellerinin yanması pahasına eğilip aldılar yol boyunca ayaklarına takılan "acı taşları"nı. Kimi zaman etraflarına örülen makro ve mikro iktidar duvarlarının onları yalnızlaştırmasına göğüs gerdiler ve tabulara dokundular. Kimi zaman kavga kimi zaman da aşk dediler.
Yazdılar konuştular yazdılar...
Bu hayatlar tanınmayı bu şiirler okunmayı ve yarına kalmayı hak ediyor...
Adil Okay