Batı metafiziğinin tarihinde Platon'dan Nietzsche'ye dek varlık meselesi farklı suretler altında ve tarzlarda kendini hep tartışmaya sunageldi. Bu tartışma "post-metafizik" adı verilen bu çağda da bir şekilde devam edeceğe benziyor. Biz bu risalede bazı aceleci ve toptancı post-metafizik mülahazalar arasında kaynıyor görünen varlığa müteallik bazı esaslı meseleleri "kendi" zaviyemizden yeni baştan veya yeni bir ışık altında tartışmaya açmayı deniyoruz.
Ne Varlık ve Ahlâk kısmen veya bir ölçüde Heidegger ile Levinas'ı bilhassa bu iki düşünürü yıllar içinde bir arada okuma çabamıza dayanıyor. Bu bakımdan burada serdedilen düşünceler başkaları yanı sıra esasen bu iki düşünürün düşünceleriyle yerine göre hem diyalog hem de polemik içinden gelişiyor. Burada biz mezkûr düşünürleri bir arada okurken bu arada kendi sesimizi bulma kendi sözümüzü söyleme çabası içinde bulunuyoruz.
Sonu nihilizme varan içinde yaşadığımız işbu ileri teknolojizasyon çağında varlığı bir de fıtrat suretinde ve dahi fıtratın çağrısına mukabele sadedinde ahlâk noktainazarından tartışmaya açmak kendini bize bir gereklilik hatta bir zorunluluk olarak hissettirdi. Bu husus eldeki risalenin sebeb-i telifini oluşturuyor tam da.