"Bir anlatımı öykü yapan ve onu güçlü kılan ölçüt nedir?" sorusunu "Öykünün insan ve yaşamla kurduğu sıkı bağdır." diye cevaplarız. Emre Arslan'ın öyküleri de insan ve yaşamla kurduğu sıkı fıkı bağ oranında güçlüdür. 20. yüzyılda kimi öykücüler öyküyü kentin kenarına kadar getirdi ve orada bıraktı; Emre Arslan ise kentin kenarından kente taşınan bir evrimleşmeyi öyküleştiriyor. Yine kimi öykücüler Anadolu'nun kasabalarında toplumsal gerçekliği ararken Emre Arslan öykülerini toplumsal gerçekliğe bireyin hissiyatını ekleyerek kurguluyor. Kimseye şikâyet etmeyen bireylerin sözcüsü oluyor. 21. yüzyılın hemen başında yeni öykücülerin bazıları kurgusunu bozkırdan topraktan bir ümit çıkarıp kasabada bekleyeni saza söze dökerken Emre Arslan öykülerinde bozkırı toprağı ve Anadolu'yu modernizm ile içten içe kavga ettiriyor. 21. yüzyıl Türkçesinin ve edebiyatının özgün/ yetkin öykülerinden oluşan bu kitapla Emre Arslan öyküleri ile yaşam gibi bitmemiş bir olaya bitmemiş bir mekâna ve bitmemiş bir zamana okuyucusunu çağırıyor.