"Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor. Günden güne miskinleştiğimi hissediyorum ve bundan memnunum. Belki bir müddet sonra can sıkıntısı bile hissedemeyecek kadar büyük bir gevşekliğe düşeceğim. İnsan bir şey yapmalı öyle bir şey ki... Yoksa hiçbir şey yapmamalı."
Sabahattin Ali'nin önce Ulus gazetesinde tefrika edilip daha sonra 1943'te kitap hâlinde yayımlanan ikinci romanı İçimizdeki Şeytan faşizme daha da yaklaşan 1930'lar sonrası dünyada bir tarafa iliştirilmek istenenlere dair buruk bir aşk hikâyesi ve anlatacaklarını titizlikle seçen yazarın siyasi gerilimi capcanlı olan bir diğer eseri.
1940'larda İstanbul. Postanede çalışıp üniversitede okuyan hevesli ama tereddütleri eksik kalmayan bir genç olan Ömer bir yaz günü vapurda Macide ile karşılaşır ve âşık olur. Duygusal ama olgun da bir mizaca sahip Macide ise müzik aşkıyla Balıkesir'den İstanbul'a gelmiş konservatuarda okuyordur. Her ne kadar niyetleri temiz olsa da bu iki genç çevrelerindeki dünyanın içine katıldıkça bakış açıları değişecek naiflikleri eskiyecektir.
Sabahattin Ali'nin otuzlu yaşlarının başında kaleme aldığı İçimizdeki Şeytan aydınmış gibi yapanların sofralarındaki savruk tartışmaları ve iki âşığın yollarını nasıl şaşırabileceğini anlatıyor.