Her bir hücresi acıya bürünmüş masum bir kız. Ülkesinde çıkan amansız savaşın enkazı altında kalmıştı onun ruhu... Öyle ki bazen ölüm en iyi ihtimal olabiliyordu.
Zülal! Göz alıcı güzelliğiyle savaşın ortasında kalmış kanla barutla beslenen bir çiçeği anımsatıyordu âdeta. Belki de bu yüzden hayat acımasızlığın faturasını hep ona ödetiyordu. Gülüşlerini toplasak bir kelebeğin ömrü kadar eder miydi acaba?
Peki en acısı neydi? Onca insanın katili bu savaşın lideri ile evlenmek zorunda oluşu mu? Yoksa bunu yapmazsa ailesinin yok olacağı mı?
Ya da bütün bu esarete son verdiğini zannedip kaçıp geldiği Türkiye'de imkânsız bir aşkın rüzgârına kapılışı mı?
Kederden ibaret bir mazinin peydahladığı yaralı bir adam; Mirza!
Zülal'in yâri iken fark etmeden yarası olan sızısı çaresizliği yüreğindeki ukde...
Her ikisi de kararlıydı birbirlerinin yaralarını sarmaya. Lakin merhem olduklarını sandıkları yarayı daha da deşip kanattıklarından bihaberlerdi.
Kadın o kadar günahsız ve temizdi ki adam ise ona sahip olamayacak kadar günahkâr...
Adamın sevişi kadının sadakati sizi masalların gerçek olduğuna inandıracak.
Lakin imkânsızlaşan aşk ise sizi masallardan nefret ettirecek...