Sözün neresinden başlayacağımı kendimi nasıl ifade edeceğimi bilemememin belirsizliğiyle yoğrulmuş sesle "Peşimi bırak artık!" dedim. Küçümseyen bir edayla gülümsedi ve üzerine basa basa "Ya benimsin ya toprağın!" dedi. "Peki! Sana birinden selâm getirmiştim üzerimde kalmasın!" dedim. İlgisiz tavrını sürdürerek "Kimdenmiş bakalım?" dedi.
"İlkokul öğretmeninin selâmı var. Peşimi bırakmanı rica ediyor!" dedim. İlgisiz hâli bir anda yoğun bir dikkate dönüştü. Bir an öylece durdu. Bir süre başını yere eğdi. Sonra hafifçe kaldırıp buğulu gözleriyle gözlerimin içine baktı baktı... Utanma duygusu saçından tırnağına kadar kendini hissettiriyordu. Mahcup şekilde "Kusura bakma bir daha rahatsız etmem!" dedi ve gözyaşları içinde koşmaya başladı.
Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ama olanlara bir anlam veremiyordum. Aradan birkaç gün geçmişti. Artık onu bana gizlice bakmaya çalışırken dahi göremiyordum. Olan biteni aileme anlattım. Şaşırmışlardı. Nasıl bir öğretmendi ki bir selâmıyla kördüğüm olmuş bir meseleyi halledebilmişti? Hem merakımızı gidermek hem de teşekkürlerimizi sunmak amacıyla onu ziyarete gittik. Bizi güler yüzle karşıladı. Çay ikram etti. Öğretmene elindeki sihirli değneği merak ettiğimi söyledim.
Önce gülümsedi sonra avuçlarının içini gösterip anlatmaya başladı: Sihirli değnek falan yok; sadece sevgi ve emek var...