Anadolu'da Türkleşme sürecinin erken evresini oluşturan 11.-15. yüzyıl aralığındaki kentsel değişim süreçleri üzerinde hala az sayıda çalışma var. Böyle bir girişimde başvurulabilecek özgün kaynaklar çok kısıtlı sayıdadır. 7-8 yüzyıl önceki mekânlar üzerinde alan gözlemleriyle yargılar verme imkânları yok dene - bilecek kadar azdır. Arşiv belgeleri erken dönemlere doğru uzanıldığında iyice seyrelir ve hiçe kadar düşer. Anadolu kentlerinin radikal değişimler yaratacak geç 19. yüzyılı öncesinde yapılmış haritalarına rastlama olasılığı da yok gibidir. Dolayısıyla fiziksel yapı konusunda olsa olsa erken 20. yüzyıl kent planlarını kullanarak düşünme imkânı bulunabilir. Başka bir açmaz dönemi aydınlatabilecek kent arkeolojisi araştırmalarının da azlığıdır. Halen iskân edilmekte olan Ortaçağ kentleri üzerinde kapsamlı araştırma yapma niyetiyle neredeyse karşılaşılmaz. O yüzden arkeolojik fiziksel verilere dayanarak Londra veya Viyana Ortaçağı üzerine konuşmak Kayseri Sivas Erzurum veya Konya üzerine konuşmaktan çok daha kolaydır. Türkiye'de kent merkezlerinde inşa edilen hemen her yeni yapı önceki arkeolojik katmanları düpedüz tahrip eder. Alttakiler merak edilmez görülse de çoğu zaman kayda geçmez ve silinip giderler. Bu kitap söz konusu kısıtlılıklar çerçevesinde önceki araştırmacıların vardığı sonuçlara katılmaktan çok onların eleştirisiyle düşünebilme arayışıdır.