Kökenleri monoteist dinler öncesinde var olan kadim doğa dinlerine uzanan Paganizm doğa ile uyumlu yaşamayı ve onu kutsamayı önceleyen dinlerin genel adıdır. Birçok dinler tarihçisi ve apolojistlerin iddia ettikleri gibi Paganizm puta tapıcılık olmayıp insanı doğanın bir parçası gören onunla uyumlu yaşamanın varlığımızı devam ettirmenin ön koşulu gören anlayışın genel özetidir.
Monoteist dinler öncesi özellikle Neolitik Döneme denk gelen tarım devriminin gerçekleşmesiyle insanlık doğanın özellikle toprağın kutsallığını keşfetti ve ona kutsallık yükleyerek onu yüceltti. Toprağın kutsallaşması ile onunla bütünleşen güneş ve diğer gök cisimleri ile Neolitik Dönemin dini diyebileceğimiz toprak ile bağlantılı kozmik bir din anlayışı geliştirdi ve bu anlayış gök ile yerin birlikteliğinden doğan bereket kültüne evrilen "Tanrıça" inancı o dönemin kutsallığının/gücün sembolü oldu.
Bir zamanlar doğanın parçası olarak yaşamını sürdüren ve doğayı kutsayan insanlar imparatorlukların kurulması ile gücün anaerkil elinden zorla alınarak babaerkil/imparator/kral erkine verilmesiyle yeni bir döneme girdiler. Bu dönem hem tanrıçaların düşüşü hem de anaerkil yapının geri plana itilmesi ile sonuçlandı. Monoteist dinlerin tarih sahnesine çıkması bu süreci hızlandırdı. Artık güç eril kişiliğe dönüşen ve topraklarını "tanrı adına" genişletme arzusu ile "fetihler" yapan imparator ya da kralların elinde idi. Bu krallar bazen tanrı olarak tahta çıkarılıyor bazen de bütün olumsuzlukların sebebi görüldüğü için katlediliyordu.
Yazar bu çalışmasında Paganizmin kökenlerine inerek yüzyıllardır puta tapıcılık olarak gösterilen "hor görülen" Paganist inancın/dinin sembolik dilinden yola çıkarak bütün gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor.