Bu ciltte yer alan yazılar iktisat bölümlerinde iktisat derslerine giren akademisyenler tarafından kaleme alındı. Ancak yazılarda iktisatçı formasyonuyla sosyal bilimlerin engin dünyası arasındaki diyalog ön plana çıkıyor. Gerçek dünyadaki iktisadi koşullarda salgının yarattığı daralma ve işsizlik dalgaları şiddetleniyor ve Ortodoks iktisadın iç tutarlılık duvarlarını zorluyor. İktisatçılar bu duvarların içindeki konfor alanlarını terk etmek zorunda kalıyor ve sosyal bilimler dünyasında keşfe çıkıyor. İstihdam yoksulluk toplumsal cinsiyet gibi başlıklar hem siyasi açıdan daha yakıcı hale geliyor hem akademik merakımızı daha çok cezbediyor.
Dayanışma refah sosyal politika kavramları cilt boyunca sık sık karşınıza çıkacak. Salgın kapitalizmin yarattığı toplumsal riskleri iyice tırmandırdı. Piyasanın tek başına insan geçimini sağlayabilecek bir mekanizma olduğuna dönük şüpheleri 1914‐1930 dönümünü andırır bir biçimde kızıştırdı. Devletin yurttaşlarıyla kurduğu haklar ve yükümlülükler ilişkileri üzerine daha derin düşünerek piyasaların bu açığının nasıl kapatılacağına kafa yormak iktisatçılar için önemli bir görev haline geliyor. Bir yandan 20. yüzyılda doruk dönemini yaşadıktan sonra geri çekilen büyük sosyal politika geleneği yeniden hatırlanıyor. Bir yandan devletlerin yeniden sosyal politikaları zenginleştirmesinin yaratacağı kaynak sorunu üzerine kafa yormak daha önemli hale geliyor. Bu yüzden iktisatçıların toplumsal refah ve sosyal politika üzerinde daha çok durması doğal bir bilimsel yönelim haline geliyor. Her ne kadar bu cildin yazarlarına böylesi bir ortak tema dayatması yapılmamış olsa da bu başlıkların çeşitli formlarda yazılar boyunca bir süreklilik oluşturması bu doğal eğilimin bir ürünü.