Filozof psikanalist ve dilbilimci Luce Irigaray bu kitabında dil ve söylem bağlamında Antik Yunan ustalarından günümüze dek kadının unutuluşunu ele alıyor. Başlangıçta hakikate ilham veren dişi iken 'usta' bunu gizli tutar. Böylece dilin evi bir tür mezara dönüşür. Beslendiği Tanrıçayı doğayı kadını unutan erkeğin oluşturduğu 'bilgelik' söylemi insanlığın sürgün edilişi hâline gelir.
Erkek dille yeni bir ev kurar. Ama orada kim ikamet edecek? Kelimeler hakikatleri ve gizemleri onları terk etmiştir. Dil artık şeyleri tek yönlü olarak sahiplenmenin 'erkek elde eder' düşüncesinden hareketle onlar üzerinde hâkimiyet kurmanın bir aracından başka bir şey değildir. Erkek kamusal alanın efendisi hâline gelir ve yeni bir dünya yaratır; yani Batı'yı.
Batı kültürü neden Yunanistan'la başlamak zorunda? Yunanlarla başlayacak olan nedir? Acaba sürgünü yolculuğu evden uzaklaşmayı ifade eden erkeğin ortaya çıkışı olabilir mi? Bu bütün kültürler için geçerli midir? Bilmek kendinden uzaklaşmayı mı gerektirir?
Tüm bu sorularla beraber bu kitap okuru Batı geleneği ve Antik Yunan düşüncesine yeni bir açıdan bakmaya kendiyle yakınlık kurmaya davet ediyor.