Her şey çok güzel her şey çok iyi giderken mehtaplı gecelerin ardından kara bulutlar çöktü şimşekler çaktı sürgün ülkenin üzerine. Ordu bir grup generalin önderliğinde ülke yönetimini ele geçirdi. Bütün ülkeyi ilan ettikleri sıkı yönetimin demir postalları altında inim inim inlettiler. İlk attıkları adım kanlı oldu. Sonrakilerde kanla devam etti. Öyle ki nergis kokuları yerini kan kokusuna barut kokusuna bıraktı. Kan kokusu ağaçlara ormanlara vadilere sindi; dere yatakları kimsesiz mezarlar haline geldi. Yer yer insan cesetleri görülür oldu. Evler yakılıyor köyler yakılıyor ormanlar cayır cayır yakılıyordu. Göçler başlıyordu. Bu toprakların binlerce yıllık sahipleri bu toprağın çocukları yerlerinden sürülüyorlardı. Ve geride sadece külleri değil hicranları kalmıştı. İşte şimdi sıra o köylülerdeydi. Fermanları verilmişti bir kere onlarda göç etmek zorundaydı. Çareleri kalmamıştı iki yolları vardı; ölüm yolu ya da dağlar ve vadiler; yani kaçış yolu. Ölümden kandan zulümden kaçış. Özgürlüğe kaçış... Ülkede yapılanan darbenin sonucunda rejimi benimsettirmek ve isyanı bastırmak için darbeciler tarafından zindandan çıkartılan Bozo Ölüm Timinin başına geçirilmiştir. Görevleri operasyon ve eylem... Bozo'nun ajanlık tekliflerini reddedince Osman üç kurşunla köyün ortasında öldürüldü. Evi barkı yıkıldı. Köyleri yakıldı boşaltıldı. Ve sürgün edildi. Ailesinin ve halkının başına gelen bu trajik hadisenin hesabını sormak için adalet arayışına giren Yusuf çözümü kurşunların patlatılmasında buldu. Tim komutanı Bozo'dan geçmişin intikamını almak için sırtında aşkın yüküyle yola çıkan Yusuf'un hazin serüveni başlar.