Bir bahar mevsimiydi bulutlar küçük vadiyi boydan boya kaplamıştı. Bir süre sonra küçük vadiyi terk eden bulutlar yükselerek gözden kayboluyordu ve ardından güneş küçük vadiyi yeniden aydınlatıyordu.
Bahar fırtınalı günleri bağrından taşırıyordu. Bu fırtınaların içinde çok uzak diyarlardan devrimin ayak sesleri geliyordu. En güzel düşünceleriyle çocukların gülüşleri ve bütün renkleri toplayıp bir aksam üstü çıka gelmişti o sesler. Dünya çocuklarının gülüşleri ve
renkleri küçük vadinin derinliğine sığmıyor gökyüzü̈ maviliğine doğru yükseliyordu.
Uğradıkları her yerde sırt çantalarındaki kitapları çıkarır okur ve anlatırlardı. Günbegün çoğalıyorlardı elden ele her tarafa ulaştılar.
Okuyup anlattılar birdiler on oldular ve yüzlere vardılar. Kır çiçekleri gibi birer birer çoğaldılar. Kökleri toprağın derinliklerinden can bularak büyüdü. Sağlam bir gövdede dalları yaşam verdi.
Sonbaharda toprağa hep bir tohum düşerdi bahar gelene kadar toprak onu gizlerdi.
İlkbaharda nasıl ki kırlar çiçekler dolar düşünce de her tarafa aydınlıklar saçalar.
Onlar fırtınalı günlerin içinden çıkıp geldiler. İşte o devrimin ayak sesleriydi.
O akşam orada misafir olarak kaldılar. Sabah günesin zirveden yükselişi ve ışıldayan berraklığıyla herkes uyanmıştı. Kalkıp hazırlanarak ev halkıyla vedalaştıktan sonra aydınlık yolda yürüyüşlerine devam ettiler ve küçük vadiye uzanan sığ ormanların içerisinden geçerek gözden kaybolup gittiler.