Bizim selefimiz örnekliğin en güzelini göstermiş ve hastalık halinde bile en doğru şekilde namaza icabet etmiştir. Mesela evi mescidin yakınlarında olan Amir b. Abdullah müezzini işittiğinde ölüm döşeğinde olmasına rağmen "Elimden tutun." demiştir. Yanındakiler hasta olduğunu belirtince "Allah'ın davetçisini işiteceğim ve icabet etmeyeceğim öyle mi?" demiş ve onun elinden tutup akşam namazı için mescide götürmüşler. İmamla bir rekât kıldıktan sonra mescitte vefat etmiştir.
Örneğin ümmetin Faruk'u (radıyallahu anh) şiddetli bir baygınlık halindeyken namaz anıldığında ayılıyordu. Misver b. Mahreme şöyle rivayet etmektedir: Ömer b. Hattâb yaralandığı zaman baygınlık geçirdi. 'Sizler namaz gibi hayat veren hiçbir şeyde asla endişe duymazsınız' denildi. Dediler ki; 'Ey Emîrü'l-Mü'minîn! Ayılıp namaz mı kıldın?' Bunun üzerine Ömer b. Hattâb 'Namazı terk edenin İslâm'dan hiçbir payı yoktur' dedikten sonra kanaması devam ettiği halde namazını kılmaya devam etti.
Allah onlardan razı onlar da Allah'tan razı... Sahâbe namaza ne kadar ihtimam gösterilmesini ve istekli olunmasını çok iyi biliyordu. Onlar kulaklara namaz hatırlatıldığında içinde bulundukları baygınlığın üstesinden geleceklerini biliyorlardı. Nitekim bu oldu da; namazı andıkları anda (Ömer) ayıldı.